İnsan yeryüzünde var olduğu andan itibaren doğa ile etkileşim hâlinde
olmuştur. İnsan ve doğa arasındaki etkileşim, kültürün oluşumuna zemin
hazırlamıştır. Çoğu zaman doğa ve insan arasındaki etkileşim çatışma şeklinde
görülse de Türkler doğa ile sıkı ilişkiler içerisinde olmuş ve Türklere göre
insan doğaya ait bir varlık olarak görülmüştür. Bu bağlamda Türklerde doğa
temelli geleneksel bir bilincin oluştuğu görülmektedir.
Geleneksel ekolojik bilgi, insanın çevre ile olan ilişkisiyle bağlantılı,
nesilden nesle aktarılan kümülatif bilgi, inanç, değerler ve uygulamalar olarak
tanımlanmaktadır. Folklorun önemli parçalarından olan inanç ve buna bağlı
olarak inanışlar, ekolojik yaklaşımlar ve davranışlar şeklinde algılanmaya
açıktır. Bu bağlamda somut olmayan kültürel mirasın aktarımının, geleneksel
ekolojik bilgi ile sağlandığını söylemek de mümkündür.
Birlikte yaşama ve dayanışma bilincinin var olduğu Uygur Türkleri de
doğayla uyumlu ve çevre etiği bilinciyle yaşamış bir Türk boyudur. Uygur
Türklerinde evren makrokozmos iken insan mikrokozmos olarak
düşünülmüştür. Doğa ve evrenle ilgili geleneksel bilgi ve uygulamaları
incelendiğinde, geçmişten günümüze değin aktarılan bilgi ve deneyimleriyle
bugünü ve yarını düşünen sürdürülebilir bir yaşam sürdürdükleri
görülmektedir. Uygur Türklerinin doğaya bakışı, doğa ile insan ilişkisine dair
toplumsal belleği, çeşitli anlatı ve ritüellerde karşımıza çıkmaktadır.
Uygur Türklerinin kültürel bilgi birikimi ve uygulamaları incelediğinde
kültürel kodlarla aktarılan geleneksel bilgi ve tecrübeyle şimdiyi inşa eden
sürdürebilir bir yaşam felsefesi benimsedikleri görülmektedir. Çalışmada,
doğa ve evrenle ilgili bilgi ve uygulamaların aktarımında ve yaşatılmasında
kadının rolü, yazılı kaynaklar ve saha araştırmalarından elde edilen veriler
doğrultusunda incelenecektir.
Human has been in interaction with nature since they (human) existed
in Earth. Interaction between human and nature paved the way for formation
of culture. Mosty, even though interaction between nature and human was seen
as conflict, Turks were in close relation with nature, and for Turks, human was
considered as entity/creature belonging the nature. In this context, it is seen
that a nature-based traditional consciousnes occured in Turks.
Traditional ecologic knowledge is defined as cumulative knowledge,
belief, values and practices, which are in human’s association with nature,
passed down from generation to generation. Beliefs and related beliefs, which
are important parts of folklore, are open to be perceived as ecological
approaches and behaviours. In this context, it is also possible to say that the
transfer/transmission of intangible cultural heritage is provided by traditional
ecological knowledge.
Also Uighur Turks, who had consciousness of living together and
solidarity, are a Turkish tribe that lived in accord with nature, and with
awareness of environmental ethics. While universe was macrocosmos in
Uighur Turks, human was thought as microcosmos. When examining
traditional knowledge and practices related to nature and universe, it is seen
that they (Uighur Turks) are maintaining a sustainable life which
considers/thinks today and future through knowledge and experience,
transferred from past to present day. We confront Uighur Turks’ outlook/point
of view on nature and social memory for relationship between nature and
human in various narrations and rituals.
When examining Uighur Turks’ cultural accumulation of knowledge
and practices, it is seen that they adopted a sustainable philosophy of life which
builds today by traditional knowledge and experience, transferred with cultural
codes. In the study, we will examine role of woman in transferring/transmitting
and sustaining (surviving) knowledge and practices related to nature and
universe, in accordance with the written sources and data, obtained from field
studies.