Özet:
Âlimlerin memleketini tesbitte ve doğduğu yer önemlidir. Ancak önemli insanlara bir şekilde sahip çıkılır. Bu anlamda -Kaynakça’da görüleceği üze-re- Reşat Ekrem Koçu ve Hüseyin Gündüz Abdülkadir Efendi’yi Nevşehir’li göstermişlerdir. Biz de bu tercihe uyuyoruz. Abdulkadir Efendi çok yönlü bir âlimdir ancak biz burada hattatlığını ön plana aldığımızdan; yazmış olduğu hatlardan örnekler vererek sunumu-muzu bitireceğiz. Attığı “Abdulkadir” imzalarıyla da eserlerin kendisine ait olduğu belgelenmiş olmaktadır. Bu arada şunu da ilave edeceğiz. Kendisi meşhur bir hattat olan Kazasker İzzet Efendi (ö. 1293/1876) “Hüsnü hattı okumak, laleyi koklamak gibidir.”19 demiştir. Şüphesiz okunması da gerekir ama sanat yani resim yönü yazıdan öndedir. İstif sanatı gereği, kimi zaman hüsnü hattı okumak zor olabilir. Ezber bilinen metinlerin okunması kolaydır. Ancak burada anlatılmak istenen, sanatın yazıdan ileri olduğu hususudur.
Açıklama:
Cumhuriyet Dönemi’nde eski diplomalar geçersiz sayılınca kırk yaşın-dan sonra Hukuk Fakültesi’ni okumuş ve diplomasını almıştır.10 Bir insanın 40 yaşından sonra mevcut diplomasına artı olarak yeni bir diploma alması, yanlış bir şey değildir. “Beşikten mezara kadar ilim öğrenme” mantığına uygundur. Ancak 40 yaşından sonra bir insanın buna mecbur kalması, bir travma olarak düşünülebilir. Harf devrimi (1928) sadece bir alfabe değişik-liği olmayıp çok yönlü etkileri bulunan bir eylemdir. Abdulkadir Efendi’yi de bir şekilde, şahsen etkilemiştir.